Bilemedim ben onu...

Sevgili günlük,

Söze kusuruma bakmamanı isteyerek başlıyorum. Sevgili okuyucular, sevgili dinleyiciler ve sevgili izleyiciler cümlelerine o kadar alıştı ki bu bünye, kendimi her zaman olduğumdan daha bir sevgi dolu hissediyorum. Aynı zamanda sana sevgili diyerek üstünü örtmek istediğim bazı gerçekler var. Mesela sana içimi döküyorum ama bir ismin bile yok henüz. İsmi bırak zamir bile değilsin ama dediğim gibi, henüz. Sana alıştıkça (evet, pot kırdım, hala alışamadım) bir isim verip, kisiliğini belirleyip, seninle kavga bile edebilirim. O potansiyel bende fazlasıyla mevcut.



Geçen gün bir arkadaşımın yazdıklarını okuyordum. Güzel fotoğraflar paylaşmış, altlarına da koyduğu fotoğrafı özetleyen şarkı sözlerini eklemiş. Yaratıcı değil mi? Benim aklıma gelmiyor artık böyle fikirler, ne yazacağımı da bilmiyorum sana. Bir harfe basıyorum, ardından öbür harf geliyor. Manasızlık denizinde yüzmek gibi. Bir kulaç at, ikincisi onu takip etsin.

Eskiden çok eskiden, bir başka günlüğüm vardı. Şiir, deneme, mektup falan yazardım. Albert Camus gibi olma hayallerim vardı hatta. Okuyucu istemiyorum, yorumcu istiyorum derdim. Şiirlerimi kopyaladılar, altlarından imzamı sildiler. Çok bozuldum. Bozulduğumda genelde sesim yüksek çıkar benim, bilmezsin ama öğrenirsin zamanla. Önce kızdım, kelimelerimin altında kopyalayan kisiye yazılmış yorumları görünce kıskandım, sonra da hıncımı günlüğümden çıkardım. Daha sonra da yazmaktan sıkıldım.

Şimdi ne yorumcuyu umursuyorum, ne de okuyucuyu be günlük, sadece yazabilmek istiyorum. Eskiden olduğu gibi...


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Roma'ya (İtalya'ya) Gidecekler İçin Tavsiyeler

İtalya'nın Görülmeye Değer Orta Çağ Kasabaları 1 - Civita di Bagnoregio

Kısa Kısa Roma Gezisi: Bölüm 2 - Piazza Navona